Mimar Sinan, Işılay Saygın Sokağı No:25, 35000 Konak/İzmir
HİZMETLERİMİZ

Böbrek Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Böbrek kanseri genelde belirti vermez (asemptomatiktir). Genelde kanser, başka sebeplerle yapılan ultrason ve benzeri görüntülemelerde rastlantısal olarak saptanır.
Yaklaşık 10 kişiden 1’inde ise vücudun yan tarafında ağrı, karın kitlesi veya idrarda kan gibi bulgular görülebilir. Genelde bu tarz yakınmaları olan hastalarda daha ileri evre kanser olma olasılığı artmaktadır. Kimi hastalarda da kansere bağlı artmış hormon sentezi olur ve buna bağlı yüksek tansiyon, kilo kaybı, ateş, kansızlık, kas kütlesi kaybı ve iştah kaybını görülebilir.

Böbrek Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?

Böbrek kanseri öntanısı klasik olarak Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ile konur. Bu görüntüleme yöntemleri ile tümörün büyüklüğü, çevre damar ve dokulara yayılımı, lenf düğümleri ve diğer organlara sıçrayıp sıçramadığına bakılır. Ayrıca ameliyat için uygun olan hastaların ameliyat tekniğinin planlaması açısından da oldukça önemlidir. Doktorunuz ayrıca fizik muayene yapabilir ve test için kan ve idrar alabilir.
Hastalığın kesin tanısı ve kanserin alt tipinin belirlenmesi sıklıkla ameliyat veya nadiren biyopsi sırasında alınan tümör dokusunun patoloji tarafından raporlanması ile gerçekleşir.
Böbrek biyopsisi, böbrek kanseri tanısında standart bir işlem değildir. Radyofrekans ablasyon veya kriyoterapi ile tedavi edilebilecek çok küçük bir tümör var ise, hasta ameliyatı kaldıramayacak durumda ancak doku tanısı gerekiyor ise veya aktif izlem yapılacaksa yapılması önerilir. Böbrek kanserinde temel tanı ve tedavi; kitlenin olduğu böbreğin kısmen veya tamamen çıkarılması ile gerçekleşir.

BÖBREK KANSERİ

Böbrek Kanseri Nedir?

Böbrekler, karın arkasında yer alan ve temel olarak kanı süzerek idrar üreten iki adet fasulye şekilli organdır. Kan basıncını düzenlemek, kan hücrelerinin üretimi ve kemikleri sağlıklı tutmak da dahil olmak üzere vücut için başka önemlere de sahiptir. Böbrek kanseri, böbreklerdeki kötü huylu bir hücre büyümesidir, hücreler anormal olarak büyür ve işlevini yitirerek kontrolsüzce çoğalır. Ancak böbrekteki bir tümör iyi huylu da olabilir.
Böbrek kanseri genel bir terim olarak kullanılır. Böbrek ve hastalığın evrelerinde birçok tümör varyasyonu vardır. Tedavi ve sizi bekleyen süreç, tümörün özelliklerine ve doktorunuzun uzmanlığına bağlıdır.
Böbrek kanseri, dünyadaki tüm kanser tanılarının yaklaşık % 2’sini oluşturur. Özellikle son yıllarda vaka sıklığı artmasına rağmen teknolojik ilerlemeler neticesinde kanserden kurtulma ve hayatta kalma oranları da artış göstermiştir.

Böbrek Kanserinin Risk Faktörleri Nelerdir?

Böbrek kanseri ileri yaşlarda daha sık görülmektedir (özellikle 60-70 yaşlarında). Erkeklerde kansere kadınlara göre 2 kat daha fazla rastlanılmaktadır.
Yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları böbrek kanseri için kritik öneme sahiptir. Tütün ürünü kullananlarda, obezite problemi olanlarda ve yüksek tansiyon hastalarında (hipertansiyon) görülme sıklığı 2-3 kat artmaktadır.
Kronik ve kalıtımsal hastalıklar da böbrek kanseri ile ilişkili olabilmektedir. Özellikle düzenli diyalize giren hastalar, polikistik böbrek gibi kistik böbrek hastalığı bulunanlar ve bazı sendromlarda böbrek kanseri sıklığı artmaktadır.
Tüm bunların dışında radyoterapi almış olan kişilerde ve bazı sanayi kollarında çalışanlarda (asbeste maruz kalan veya çelik, petrol, kurşun endüstrisi gibi kollarda çalışan) böbrek kanseri görülme sıklığı artabilmektedir.

AŞIRI AKTİF MESANE

Aşırı Aktif Mesane Nedir?
Aşırı aktif mesane sendromu (AAM), idrarı depolayan organ olan mesanenin ani ve istemsiz kasılmalarla idrara çıkma isteği yaratması ve idrara çıkma sıklığında artma ile karakterize olan bir sağlık sorunudur. Şikayetlere idrar kaçırma ve geceleri idrar yapmak için uyanma eşlik edebilmektedir. Toplumda yaygın bir durumdur ve hem erkekleri hem de kadınları etkileyebilir. İnsanların % 10 ila 20’si hayatlarının bir döneminde bu sendromdan muzdarip olmaktadır.
Aşırı Aktif Mesane Neden Kaynaklanır?
AAM sendromunun kesin nedeni bilinememektedir ve halen araştırılmaktadır. Çeşitli faktörlerin sendromda rol oynadığı düşünülmektedir.
Bazı hastalar mesane kasında ani ve spontan kasılmalar yaşarlarken, bir diğer hasta grubunda mesanenin dolum duygularına daha duyarlı olması söz konusudur. Bazı hastalar ise daha hızlı kapasiteye doldurulan daha küçük bir mesaneye sahiptir.
Aşırı Aktif Mesane Tanısı Nasıl Konulur?
AAM tanısı için önce hekiminiz işeme ile ilgili problemlerinizi detaylı şekilde sorgular. Ayrıca ek hastalıklar, kullanılan ilaçlar, yaşam tarzı alışkanlıkları başta olmak üzere tıbbi bilgiler dökümante edilir. Fizik muayenede karın, genital organlar ve sinir sistemi muayenesi yapılır. Mesane günlüğü oldukça kullanışlı bir araçtır. Başta idrar tahlilleri olmak üzere laboratuar testleri istenebilir. Görüntüleme testleri, özellikle ultrason yararlı olabilmektedir. Ürodinamik incelemeler ise rahatsızlığın türünü ve boyutunu göstermede son derece kritik bir role sahip, önemli bir testtir. Bazı hastalara sistoskopi yapılması da yararlı olabilmektedir.
Aşırı Aktif Mesane Nasıl Tedavi Edilir?
AAM tedavisinde ilaçlar verilebilir. Kullanılan ilaçlar genelde anti-muskarinik denen veya beta agonist denilen grupta ilaçlardır. İlaçların kendine özgü yan etkileri bulunduğundan hekiminizin önerdiği şekilde kullanılması gerekmektedir.
İlaca yanıt alınamayan hastalarda mesane içine botoks enjeksiyonu yapılabilir. Ortalama 6-9 ay etkinliğe sahiptir. Hasta memnuniyeti yüksektir. Tekrar uygulama gerektirir.
Sinir modülasyon uygulamaları AAM’de semptomları kontrol altına almak için denenen cerrahi müdahalelerdir. Tibial sinirlere veya sakral sinirlere uygulanır. Sakral sinir modülasyonu için cilt içine bir implant cihaz yerleştirilmesi gerekebilir.
Diğer tüm tedavilerden sonuç alamayan hastalar için mesane ameliyatları yapılabilmektedir. Ana amaç, mesane kapasitesini arttırmaktır.

BÖBREK KANSERİ

BÖBREK KANSERİ
Böbrek Kanseri Nedir?
Böbrekler, karın arkasında yer alan ve temel olarak kanı süzerek idrar üreten iki adet fasulye şekilli organdır. Kan basıncını düzenlemek, kan hücrelerinin üretimi ve kemikleri sağlıklı tutmak da dahil olmak üzere vücut için başka önemlere de sahiptir. Böbrek kanseri, böbreklerdeki kötü huylu bir hücre büyümesidir, hücreler anormal olarak büyür ve işlevini yitirerek kontrolsüzce çoğalır. Ancak böbrekteki bir tümör iyi huylu da olabilir.
Böbrek kanseri genel bir terim olarak kullanılır. Böbrek ve hastalığın evrelerinde birçok tümör varyasyonu vardır. Tedavi ve sizi bekleyen süreç, tümörün özelliklerine ve doktorunuzun uzmanlığına bağlıdır.
Böbrek kanseri, dünyadaki tüm kanser tanılarının yaklaşık % 2’sini oluşturur. Özellikle son yıllarda vaka sıklığı artmasına rağmen teknolojik ilerlemeler neticesinde kanserder kurtulma ve hayatta kalma oranları da artış göstermiştir.

Böbrek Kanserinin Risk Faktörleri Nelerdir?
Böbrek kanseri ileri yaşlarda daha sık görülmektedir (özellikle 60-70 yaşlarında). Erkeklerde kansere kadınlara göre 2 kat daha fazla rastlanılmaktadır.
Yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları böbrek kanseri için kritik öneme sahiptir. Tütün ürünü kullananlarda, obezite problemi olanlarda ve yüksek tansiyon hastalarında (hipertansiyon) görülme sıklığı 2-3 kat artmaktadır.
Kronik ve kalıtımsal hastalıklar da böbrek kanseri ile ilişkili olabilmektedir. Özellikle düzenli diyalize giren hastalar, polikistik böbrek gibi kistik böbrek hastalığı bulunanlar ve bazı sendromlarda böbrek kanseri sıklığı artmaktadır.
Tüm bunların dışında radyoterapi almış olan kişilerde ve bazı sanayi kollarında çalışanlarda (asbeste maruz kalan veya çelik, petrol, kurşun endüstrisi gibi kollarda çalışan) böbrek kanseri görülme sıklığı artabilmektedir.
Böbrek Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Böbrek kanseri genelde belirti vermez (asemptomatiktir). Genelde kanser, başka sebeplerle yapılan ultrason ve benzeri görüntülemelerde rastlantısal olarak saptanır.
Yaklaşık 10 kişiden 1’inde ise vücudun yan tarafında ağrı, karın kitlesi veya idrarda kan gibi bulgular görülebilir. Genelde bu tarz yakınmaları olan hastalarda daha ileri evre kanser olma olasılığı artmaktadır. Kimi hastalarda da kansere bağlı artmış hormon sentezi olur ve buna bağlı yüksek tansiyon, kilo kaybı, ateş, kansızlık, kas kütlesi kaybı ve iştah kaybını görülebilir.
Böbrek Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?
Böbrek kanseri öntanısı klasik olarak Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ile konur. Bu görüntüleme yöntemleri ile tümörün büyüklüğü, çevre damar ve dokulara yayılımı, lenf düğümleri ve diğer organlara sıçrayıp sıçramadığına bakılır. Ayrıca ameliyat için uygun olan hastaların ameliyat tekniğinin planlaması açısından da oldukça önemlidir. Doktorunuz ayrıca fizik muayene yapabilir ve test için kan ve idrar alabilir.
Hastalığın kesin tanısı ve kanserin alt tipinin belirlenmesi sıklıkla ameliyat veya nadiren biyopsi sırasında alınan tümör dokusunun patoloji tarafından raporlanması ile gerçekleşir.
Böbrek biyopsisi, böbrek kanseri tanısında standart bir işlem değildir. Radyofrekans ablasyon veya kriyoterapi ile tedavi edilebilecek çok küçük bir tümör var ise, hasta ameliyatı kaldıramayacak durumda ancak doku tanısı gerekiyor ise veya aktif izlem yapılacaksa yapılması önerilir. Böbrek kanserinde temel tanı ve tedavi; kitlenin olduğu böbreğin kısmen veya tamamen çıkarılması ile gerçekleşir.

Böbrek Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Böbrek tümörünün tedavisi için en iyi seçenek cerrahi olarak çıkarılmasıdır.
Sadece böbrekte sınırlı olan (lokalize) böbrek kanseri parsiyel nefrektomi veya radikal nefrektomi ile tedavi edilir. Her iki ameliyat da açık veya laparoskopik cerrahi ile yapılabilir. Laparoskopik cerrahi, ileri düzey merkezlerde tecrübeli bir ekiple robot sistemi yardımıyla da yapılabilir.
Parsiyel nefrektomi sırasında böbrekten sadece kitle çıkarılır ve sağlıklı böbrek dokusuna mümkün mertebe dokunulmaz. Bu ameliyat cerrahi açıdan mümkün olduğunda önerilir. Tüm tümörü çıkarmak ve böbreğin bir kısmını sağlam bırakmak mümkün değilse, doktorunuz radikal nefrektomi yani böbreğin tamamen alınmasını önerecektir. Çünkü öncelikli amaç vücutta kanserli doku bırakmamaktır.
Bazı durumlarda ameliyat en iyi seçenek olmayabilir. Özellikle yaş, ek sağlık sorunları gibi durumlarda hastanın eğer ameliyatı kaldıramayacağı düşünülüyorsa böbrekten biyopsi almak ve sonrasında radyofrekans ablasyon ve kriyoterapi gibi tedaviler vermek etkin olabilir.
Tümör çok küçükse, doktorunuz aktif bir izlem süreci önerebilir. Aktif gözetim sırasında düzenli takipler yapılır ve gereğinde tekrar ameliyat planlanabilir.
Böbreğin bulunduğu bölgede bulunan ama börek dışına taşma yapan kanserlerde (lokal ileri böbrek kanseri), radikal nefrektomi öncelikli tercihtir. Tümörün bulunduğu böbrek ve çevresindeki doku birlikte çıkarılır. Ameliyat çok riskli ise, doktorunuz embolizasyon denen yöntemi de önerebilir.
Böbrek kanseri eğer uzak organlara yayılmışsa (metastatik kanser) tedavi planlaması önemli ölçüde değişir. Doktorunuz metastatik hastalığı, genellikle hedefli tedavi veya daha sık adlandırıldığı şekilde hedefe yönelik ilaç tedavisi (bir çeşit kemoterapi, anti-anjiogenik tedavi) ile yönetir. Kombinasyon olarak hastalara radikal nefrektomi ve nadiren metastatik kitle çıkarılması ameliyatı da tedaviye eklenebilir.
Böbrek Kanseri Ameliyatı Sonrası Takip Nasıl Olur?
Böbrek kanseri ameliyatı sonrası taburculuğu takiben iki hafta içinde doktorunuzla tekrar görüşme planlanır. Yara yeri bakımı, genel muayene dışında hastalığın tam olarak tipini ve durumunu belirten patoloji sonucunuz incelenir. Gerek görülürse kan ve idrar tahlillerine de bakılır.
Patoloji sonucuna göre ek tedavi gerekmiyor ise doktorunuzun belirleyeceği periyodlarda kontroller devam eder. İlk uzun dönemli kontrollerde genelde bilgisayatlı tomografi veya ultrason gibi görüntüleme yöntemleri istenmektedir. Eğer patoloji sonucuna göre ek tedavi gereksinimi olur ise de planlaması yapılmaktadır.

Böbrek Kanserinin Risk Faktörleri Nelerdir?
Böbrek kanseri ileri yaşlarda daha sık görülmektedir (özellikle 60-70 yaşlarında). Erkeklerde kansere kadınlara göre 2 kat daha fazla rastlanılmaktadır.
Yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları böbrek kanseri için kritik öneme sahiptir. Tütün ürünü kullananlarda, obezite problemi olanlarda ve yüksek tansiyon hastalarında (hipertansiyon) görülme sıklığı 2-3 kat artmaktadır.
Kronik ve kalıtımsal hastalıklar da böbrek kanseri ile ilişkili olabilmektedir. Özellikle düzenli diyalize giren hastalar, polikistik böbrek gibi kistik böbrek hastalığı bulunanlar ve bazı sendromlarda böbrek kanseri sıklığı artmaktadır.
Tüm bunların dışında radyoterapi almış olan kişilerde ve bazı sanayi kollarında çalışanlarda (asbeste maruz kalan veya çelik, petrol, kurşun endüstrisi gibi kollarda çalışan) böbrek kanseri görülme sıklığı artabilmektedir.

Böbrek Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Böbrek kanseri genelde belirti vermez (asemptomatiktir). Genelde kanser, başka sebeplerle yapılan ultrason ve benzeri görüntülemelerde rastlantısal olarak saptanır.
Yaklaşık 10 kişiden 1’inde ise vücudun yan tarafında ağrı, karın kitlesi veya idrarda kan gibi bulgular görülebilir. Genelde bu tarz yakınmaları olan hastalarda daha ileri evre kanser olma olasılığı artmaktadır. Kimi hastalarda da kansere bağlı artmış hormon sentezi olur ve buna bağlı yüksek tansiyon, kilo kaybı, ateş, kansızlık, kas kütlesi kaybı ve iştah kaybını görülebilir.

Böbrek Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?
Böbrek kanseri öntanısı klasik olarak Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ile konur. Bu görüntüleme yöntemleri ile tümörün büyüklüğü, çevre damar ve dokulara yayılımı, lenf düğümleri ve diğer organlara sıçrayıp sıçramadığına bakılır. Ayrıca ameliyat için uygun olan hastaların ameliyat tekniğinin planlaması açısından da oldukça önemlidir. Doktorunuz ayrıca fizik muayene yapabilir ve test için kan ve idrar alabilir.
Hastalığın kesin tanısı ve kanserin alt tipinin belirlenmesi sıklıkla ameliyat veya nadiren biyopsi sırasında alınan tümör dokusunun patoloji tarafından raporlanması ile gerçekleşir.
Böbrek biyopsisi, böbrek kanseri tanısında standart bir işlem değildir. Radyofrekans ablasyon veya kriyoterapi ile tedavi edilebilecek çok küçük bir tümör var ise, hasta ameliyatı kaldıramayacak durumda ancak doku tanısı gerekiyor ise veya aktif izlem yapılacaksa yapılması önerilir. Böbrek kanserinde temel tanı ve tedavi; kitlenin olduğu böbreğin kısmen veya tamamen çıkarılması ile gerçekleşir.

Böbrek Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Böbrek tümörünün tedavisi için en iyi seçenek cerrahi olarak çıkarılmasıdır.
Sadece böbrekte sınırlı olan (lokalize) böbrek kanseri parsiyel nefrektomi veya radikal nefrektomi ile tedavi edilir. Her iki ameliyat da açık veya laparoskopik cerrahi ile yapılabilir. Laparoskopik cerrahi, ileri düzey merkezlerde tecrübeli bir ekiple robot sistemi yardımıyla da yapılabilir.
Parsiyel nefrektomi sırasında böbrekten sadece kitle çıkarılır ve sağlıklı böbrek dokusuna mümkün mertebe dokunulmaz. Bu ameliyat cerrahi açıdan mümkün olduğunda önerilir. Tüm tümörü çıkarmak ve böbreğin bir kısmını sağlam bırakmak mümkün değilse, doktorunuz radikal nefrektomi yani böbreğin tamamen alınmasını önerecektir. Çünkü öncelikli amaç vücutta kanserli doku bırakmamaktır.
Bazı durumlarda ameliyat en iyi seçenek olmayabilir. Özellikle yaş, ek sağlık sorunları gibi durumlarda hastanın eğer ameliyatı kaldıramayacağı düşünülüyorsa böbrekten biyopsi almak ve sonrasında radyofrekans ablasyon ve kriyoterapi gibi tedaviler vermek etkin olabilir.
Tümör çok küçükse, doktorunuz aktif bir izlem süreci önerebilir. Aktif gözetim sırasında düzenli takipler yapılır ve gereğinde tekrar ameliyat planlanabilir.
Böbreğin bulunduğu bölgede bulunan ama börek dışına taşma yapan kanserlerde (lokal ileri böbrek kanseri), radikal nefrektomi öncelikli tercihtir. Tümörün bulunduğu böbrek ve çevresindeki doku birlikte çıkarılır. Ameliyat çok riskli ise, doktorunuz embolizasyon denen yöntemi de önerebilir.
Böbrek kanseri eğer uzak organlara yayılmışsa (metastatik kanser) tedavi planlaması önemli ölçüde değişir. Doktorunuz metastatik hastalığı, genellikle hedefli tedavi veya daha sık adlandırıldığı şekilde hedefe yönelik ilaç tedavisi (bir çeşit kemoterapi, anti-anjiogenik tedavi) ile yönetir. Kombinasyon olarak hastalara radikal nefrektomi ve nadiren metastatik kitle çıkarılması ameliyatı da tedaviye eklenebilir.

Böbrek Kanseri Ameliyatı Sonrası Takip Nasıl Olur?
Böbrek kanseri ameliyatı sonrası taburculuğu takiben iki hafta içinde doktorunuzla tekrar görüşme planlanır. Yara yeri bakımı, genel muayene dışında hastalığın tam olarak tipini ve durumunu belirten patoloji sonucunuz incelenir. Gerek görülürse kan ve idrar tahlillerine de bakılır.
Patoloji sonucuna göre ek tedavi gerekmiyor ise doktorunuzun belirleyeceği periyodlarda kontroller devam eder. İlk uzun dönemli kontrollerde genelde bilgisayatlı tomografi veya ultrason gibi görüntüleme yöntemleri istenmektedir. Eğer patoloji sonucuna göre ek tedavi gereksinimi olur ise de planlaması yapılmaktadır.

BÖBREK VE ÜRETER TAŞI

BÖBREK VE ÜRETER TAŞI

Böbrek ve Üreter Taşı Nedir?
Böbrekler kanı süzerek idrarı üreten organlardır. Üreterler ise süzülen idrarı, depolanıp vücut dışına atılacağı sidik kesesine (mesaneye) ileten kanallardır. Çeşitli sebeplerden dolayı bu organlarda oluşan taşlara, bulunduğu yere göre böbrek taşı veya üreter taşı denir.
Taş, vücuttaki lümeni olan organlarda oluşan katı, mineral içeriğince zengin, sert kütlelerdir. Her taşın mineral bileşimi birbirinden farklıdır.
Böbrek ve Üreter Taşları Nasıl Oluşur?
Böbrek taşlarının mineral veya asit tuzlarının çökerek kristaller oluşturmasıyla oluşmaya başladığı düşünülür. Normalde idrar yoluyla bu kristaller vücuttan atarak temizlenir ancak bazı hastalıklarda, bazı genetik bozukluklarda, yaşam tarzına bağlı veya ırsi olarak kristallerin çökmeye devam etmesi ve birleşmesiyle taşlar meydana gelir. Bu taşlar böbrekten düşüp üreter denen kanalı tıkarsa artık üreter taşı olarak adlandırılırlar.
Taş Oluşmasına Yol Açan Sebepler Nelerdir?
Beslenme alışkanlıkları taş oluşumunda kritik rol oynayan etkenlerin başında gelmektedir. Özellikle yetersiz sıvı alımında kristaller yeterince vücuttan atılamayacağı için taş oluşumu kolaylaşır. Bunun yanı sıra bazı gıdaların aşırı tüketimi (süt ve süt ürünleri gibi) veya çok az tüketilmesi kristal oluşumunu arttırarak daha kolay taş oluşmasına sebebiyet verir.
Genetik faktörler ve ırk taş üretimine neden olan bir diğer unsurdur. Ailesinde taş öyküsü olanlarda ve bazı metabolik hastalıklarda vücut taş üretmeye yaktın olmaktadır. Aynı zamanda erkeklerde de daha fazla taş görüldüğü bilinmektedir. Sıcak iklimlerde yaşayan popülasyonda da taşa rastlanma oranı artar.
Sindirim sistemi ameliyatı geçirenlerde, sık idrar yolu enfeksiyonu olanlarda, bazı ilaçların uzun süre kullanımında, kistik böbrek hastalıklarında da taş oluşum riski artmaktadır.
Taş Hastalığının Belirtileri Nelerdir?
Taş hastalığının en ciddi ve önemli belirtisi ağrıdır. Özellikle idrar kanalının herhangi bir yerini tıkayan taşlar çok şiddetli ağrılara sebebiyet vermektedir. Kolik ağrı olarak adlandırılan bu ağrılar, çoğunlukla belde veya karnın yan bölgesinde, bazen de kasığa doğru yayılan çok keskin ağrılardır. Aniden başlayabilir, pozisyonla azalmaz ve çoğu hasta yaşadığı en şiddetli ağrı olarak tarif eder.
Böbreğin kolik ağrısı (renal kolik) ile birlikte bazı hastalarda mide bulantısı, kusma, idrarda kan, ağrılı işeme ve hatta ateş görülebilir. Taş eğer üreter denen kanalın en ucuna kadar inmişse sürekli idrar yapma isteği, idrarı tam boşaltamama hissi gibi şikayetler yapabilir.
Taşa bağlı kolik ağrı acil sayılan tıbbi durumlardandır, en yakın hekime başvurulması önerilmektedir. Özellikle ateş ile birlikteyse derhal antibiyotik tedavisi ile birlikte acil müdahele uygulanması gerekebilir.
Tıkayıcı olmayan taşlarda ise daha künt ve hafif bir ağrı görülmektedir. Bu tarz ağrılar başka hastalıklara bağlı olabilecek ağrılarla karışabilir. Bu nedenle bazı testlerin yapılması önerilir.
Bazı taşlar ağrı, rahatsızlık veya klinik sorunlara neden olmaz. Bunlara belirti vermeyen (asemptomatik) taşlar da denir. Genellikle küçüktürler ve daha önemlisi idrar akışını engellemezler, çoğunlukla böbrek içinde bulunurlar. Genel olarak başka sebeplerle yapılan röntgen, ultrason herhangi bir görüntüleme prosedürü sırasında bulunurlar. Hastanın özelliklerine göre bu tarz taşlar müdahele edilmeden takip edilebilir veya tedavi kararı verilebilir. Çok nadir durumlarda belirti vermeyen bu taşlar tıkayıcı vasıftaysalar uzun süre bulgu vermeden kaldıklarında böbreğin kaybına neden olabilirler.
Taş Hastalığı Tanısı Nasıl Konmaktadır?
Taş hastalığının teşhisinde, görüntüleme yöntemleri diğer hastalıklara nazaran daha büyük yer tutmaktadır. Taşın saptanması için iç organların (böbrek ve idrar kanallarının) görülmesi gerekmektedir. Bunun için röntgen, ultrasonografi veya bilgisayarlı tomografi çektirilebilir.
Taş özelliklerini anlamak ve enfeksiyon olup olmadığını tespit etmek için idrar analizi ve idrar kültürü de yaptırılabilir. Metabolik bozuklukların teşhisi için kan elektrolit değerleri ve böbreğin çalışma durumunu anlamak için kandaki böbrek fonksiyon testleri istenebilir.
Taş Hastalığının Tedavisi Nasıl Yapılmaktadır?
Taş hastalığında tedavi yönteminin seçilmesi oldukça karmaşık ve önemli bir konudur. Öncelikle taşın yeri, boyutu ve sayısı tedavi şeklinin belirlenmesinde rol oynar. Böbreğin anatomik yerleşimi, kaliks adı verilen böbrek içi yapıların şekli ve konumu, hastanın sağlık durumu ve ek rahatsızlıklarının olup olmadığı da tedavi yöntemini seçerken değerlendirilir.
Böbreğin içindeki küçük ve tıkayıcı olmayan, belirti vermeyen taşlar takip edilebilir. Eğer bu taşlar ağrı yapıyor ise ses dalgası ile kırılması (ESWL) veya ameliyat yoluyla kıvrılabilen ince aletler kullanılarak (fleksbl URS veya RIRS olarak bilinir) ile ulaşılıp kırılması mümkündür. Böbrek içindeki daha büyük taşlarda sırttan bir delik açılarak kapalı ameliyat yapılabilir (PNL olarak bilinmektedir). Nadiren böbreğin tamamını dolduran çok büyük taşlara rastlanılır, bu taşlar açık ameliyat ile alınabilir.
Böbrekten çıkan kanala düşen taşlarda ise temelde iki tedavi seçeneği vardır. Küçük taşların eğer düşme şansı olduğu düşünülüyor ise “düşürme tedavisi” olarak bilinen, ağızdan verilen ilaçlarla hastanın taşı düşürmesine yardımcı olunmaya çalışılır. Hasta eğer bu şekilde taşını düşüremezse veya en başından düşemeyecek kadar büyük bir taş olduğu düşünülüyorsa yine kapalı (endoskopik) yolla taşlar idrar kanalından geçilerek ince kamera sistemleri yardımıyla (URS olarak bilinmektedir) kırılır.
Ameliyat şekli ne olursa olsun, gereklilik halinde ameliyat sonrası hastanın idrar kanalı stent takılabilir (vakaların çoğunda stent uygulaması önerilir). Stent küçük taş kırıntılarının idrar kanalını tıkamadan düşmesine yardımcı olurken, ayrıca ameliyat sonrası ödeme bağlı oluşabilecek idrar kanal tıkanıklıklarının önüne geçer. Stentler, lokal anestezi ile uygun görülen zamanda kolayca çekilerek vücut dışına uzaklaştırılabilir.
Taş tedavisi ile ilgili bir diğer çok önemli nokta, taşların tekrar edebileceği veya taş tedavisinin birkaç seans sürebileceğidir. Taşların boyutu, sertlik durumu gibi faktörlere bağlı olarak tam tedavi için, ek olarak ikinci veya üçüncü seans müdahaleler gerekebilmektedir.
Böbrek ve üreter taşlarından bazılarında ise tek bir ideal tedavi şekli yoktur. Hekim kendi tecrübesine, elindeki ekipmana ve hasta özelliklerine göre; hastası ile birlikte tedavi seçeneklerinden herhangi birine karar verir.

Taş Hastalığı Tedavisinden Sonra, Hastalığın Tekrar Etmemesi İçin Ne Yapmak Gerekir?
Böbrek veya üreter taşı olan hastaların ciddi bir kısmı gelecekte tekrar taş oluşturmaya adaydır. Bunun önüne geçmek için bir dizi önlem alınması gerekmektedir.
Taş tedavisi sonrası eğer herhangi bir taş parçası (fragmanı) çıkarılmışsa, mevcut taşın mineral analizinin yapılması önerilir. Bu yolla taşın türü ve içeriği anlaşılır. Taşın türüne göre hastaya önerilerde bulunulur.
Genel olarak taş oluşumunu önlemede yeterli su tüketimi önerilmektedir. Günde yaklaşık 2 litrenin altına düşmeyecek şekilde su tüketilmesi, tüketilen su ve sıvıların dengeli bir pH’a sahip olması önemlidir.
Aşırı vitamin takviyelerinin kesilmesi, sebze ve meyvelerle birlikte lifli gıdaların daha sık tüketilmesi, yemeklerle alınan tuzun kısıtlanması, aşırı et tüketiminden kaçınmak, yeterli miktarda kalsiyum içeren yiyeceklerden tüketmek (çok az ya da çok fazla olması istenmemektedir) önerilir.
Stresten kaçınmak, düzenli hafif egzersizler de hastalara tavsiye edilmektedir.

İDRAR KAÇIRMA

İDRAR KAÇIRMA

İdrar Kaçırma Nedir?
İdrar kaçırma (üriner inkontinans) istemsiz şekilde olan idrar yapmaya verilen isimdir. Toplumda oldukça yaygındır; özellikle kadınlarda ve yaşı ileri olan kimselerde görülme sıklığı artmaktadır. Genelde hastalar kaygı, utanç, sıkıntı gibi sebeplerle hekime başvurmaktan çekinirler ancak hayat kalitesini olumsuz etkileyen bu ciddi rahatsızlık çoğunlıkla tedavi olabilmektedir.
İdrar Kaçırma Tipleri Nelerdir?
Kimi hastalar ani gelen idrar hissi ile tuvalate yetişemeyerek idrar kaçırırlar (sıkışma tip-urge). Başka bir hasta grubunda ise öksürme, hapşurma, ıkınma gibi hareketlerle idrar kaçırma gerçekleşir (stres tip). Daha nadir hasta grubunda mesanenin çoğunlukla hissizleşmesi bağlı idrar kesesinden taşma şeklinde kaçırmalar meydana gelebilir (taşma tipi – overflow) veya tamamen hissiz şekilde hasta sürekli idrar kaçırabilir (total tip). Yapılan muayene ve testler sonucu hastalarda bu idrar kaçırma tiplerinden bir kaçı birlikte tespit edilebilir (mikst tip).
İdrar Kaçırma Tanısı Nasıl Konur?
Tüm hastalıklar tanısında olduğu gibi iyi ve detaylı bir tıbbi öykü (anamnez) idrar kaçırma tanısı için önem arz eder. Ancak idrar kaçırmada tıbbi tüm detaylar, daha etkili bir tedavi için kritiktir. Alınan ilaçlar, çay-kahve gibi alışkanlıklar, sigara-alkol kullanımı, geçirilmiş cerrahiler, gebelik ve doğum öyküleri çok iyi dökümante edilmelidir.
Fizik muayenede alt batın ile birlikte erkeklerde rektum ve prostat muayenesi, kadında ise jinekolojik muayene önem arz eder.
Hasta sorgulama formları şikayetin derecesi ve ciddiyetini anlamada yardımcıdır.
Mesane günlüğü sıvı tüketim, işeme alışkanlığı ve kaçırma ile ilişkisini görmede hekimler için çok kullanışlı bir araçtır. En az 3 günlük bir işeme günlüğü doğru ve etkin tedavi seçiminde yol göstermektedir.
Ürodinamik testler; idrar kaçırma şeklini, mesanenin idrar dolumuna verdiği tepkiyi ve idrar tutma kasının durumunu net olarak görmek için son derece kritik bir testtir. Hastaya takılan bilgisayara bağlı kataterler yardımı ile yapılır ve hem uygulama hem de testin yorumlanması uzmanlık istemektedir.
Bazı hastalara sistoskopi yapılması, tanı koyma ve eşlik eden rahatsızlıkları tespit etmek için yardımcı olabilmektedir.
İdrar Kaçırma Nasıl tedavi Edilir?
İdrar kaçırmada ilk olarak hastalara yaşam tarzı değişiklikleri önerilir. Kilo verme, çay ve kahve gibi alışkanlıkların kısıtlanması gibi uygulamalar idrar tutmada önemli katkılar sağlayabilmektedir. Bunun yanı sıra mesane egzersizleri ve pelvik taban kas egzersizleri de yardımcıdır.
İlaç tedavisi idrar kaçırmada sıklıkla başvurulan tedavi çeşitlerinin başında gelmektedir. Hastanın idrar kaçırma tipine göre ve yan etkiler gözetilerek uygun ilaç seçilmesi gerekmektedir. İlaçların etkinliğinin hemen başlamayacağı unutulmamalıdır.
Özellikle stres tip idrar kaçırmada kadın ve erkeklerde farklı cerrahi tedavilerle yüz güldüren sonuçlar alınabilir. En çok bilinen cerrahi seçenek idrar kanalı altına yerleştirilen askılardır (üretral sling ameliyatları). Sıkışma tipi idrar kaçırmada botoks enjeksiyonu da uygulanan bir tedavi şeklidir.
Radikal Prostat Ameliyatı Sonrası İdrar Kaçırma Gerçekleşirse Nasıl Tedavi Edilir?
Radikal Prostat ameliyatı sonrası erken dönemde idrar kaçırma görülebilir ancak zaman içinde azalarak normale dönüş beklenmektedir. Yine de çok az sayıda hastada, ameliyat ne kadar başarılı geçerse geçsin idrar kaçırma devam edebilir. Bu hasta grubunda öncelikle pelvik taban kas egzersizi ve sonrasında ilaç tedavisi önerilir. Her şeye rağmen idrar kaçırma yakınması olan hastalarda eğer uygunluk var ise idrar tutma cihazları idrar kanalına takılabilir (artifisyal üretral sfinkter).
Gündelik Yaşamda İdrar Kaçırma ile Nasıl Baş Edebilirim?
Hekiminizin önerdiği yaşam tarzı değişikliklerinin benimsenip uygulanması önemlidir. Eğer egzersizler verilmişse, belirtildiği şekilde yapılması gerekmektedir.
Gün içinde her zaman en yakın tuvaletin nerede olduğunu bilmek istenmeyen durumlardan korunmada yardımcı olur. Evden uzakta olduğunuzda tuvaletin nerede olduğunu sormaktan asla korkmayın veya utanmayın.
Mesanenin her 2 ila 4 saatte bir ve özellikle gece yatmadan önce boşaltılması önerilir.
Şiddetli kaçırma durumlarında pedler, damla toplayıcılar ve harici toplama cihazları gibi idrar sızıntısını kontrol altına almaya yardımcı olacak ürünler kullanılabilir.

İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ

İYİ HUYLU PROSTAT BÜYÜMESİ (BPH)

İyi Huylu Prostat Büyümesi (BPH) Nedir?
Prostat mesanenin hemen altında bulunan, üretra denilen idrar kanalını çepeçevre saran bir salgı organıdır. Sadece erkeklerde bulunur ve meninin sıvısını üretmektedir. Normalde 15-25 milimetre (mm) civarında bir hacme sahiptir. Daha yüksek boyutlara ulaşması iyi huylu prostat büyümesi (Benign Prostat Hiperplazisi – BPH) olarak adlandırılır.
BPH’nin Prostat Kanseri’nden Farkı Nelerdir?
Prostat bir organ ismi olmasına rağmen, toplumda hem prostat kanserini hem de BPH’ni anlatmak için hastalar “prostat” kelimesini kullanılmaktadır. İki hastalık birbirinden tamamen ayrı hastalıklardır. BPH’den prostatın boyutunun artması ve hastaların buna bağlı sorunlar yaşaması anlaşılmalıdır. Prostat kanserinde ise prostat içinde tümör dokusu vardır, herhangi bir bulgu olması şart değildir, prostatın boyut olarak büyük olması da gerekmez.
BPH’nin Bulguları Nelerdir? Yaşantıya Nasıl Etki Eder?
BPH’de temel olarak sorun prostatın büyüyerek içinden geçen üdrar kanalını (üretra) bası yaparak tıkaması ve idrar akışını zorlaştırmasından ileri gelmektedir. Buna bağlı olarak hastalarda zayıf işeme, kesik kesik idrar yapma, çatallı işeme gibi problemler görülür. Mesane kolayca boşaltılamadığı için idrarı tam boşaltamama hissi, sık idrara çıkma ve gece idrara kalkma (nokturi) görülebilir. İlerleyen zamanda mesanenin çalışma düzeni de bozulabilir ve idrar hissi kaybolabilir. Ayrıca uzun vadede tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları, mesanede taş oluşması, idrarda kanama (hematüri) gibi problemler ve hatta böbrek yetmezlikleri baş gösterebilir.
BPH Niçin Oluşur?
BPH’nin kesin olarak nedeni ortaya konamamıştır. Ancak erkeklik hormonu olarak bilinen testosteron etkisi ile yaşlandıkça prostat büyümektedir. Bu sebeple BPH’ın orta-ileri yaş hastalığı olduğunu ve yaş arttıkça ortaya çıkma olasılığının giderek yükseldiğini söylemek mümkündür. Ayrıca genetik ve çevresel faktörlerin de BPH oluşumunda rol oynayabileceği söylenebilir.
BPH Tanısı Konur?
BPH tanısı üroloji doktoru tarafından tıbbi öykü (anamnez) alınıp muayene yapıldıktan sonra, laboratuar ve görüntüleme testleri yardımıyla konur.
Anamnezinizde idrar ile ilişki yakınmalarınız (idrarı depolamaya, idrarı boşaltmaya ve idrar yaptıktan sonraki döneme dair) sorgulanır. Kullandığınız ilaçlar, ek hastalıklarınız, yaşam tarzı alışkanlıklarınız listenir.
Fizik muayenede ürolojik ve genital organların muayenesi yapılır. Yine toplumumuzda “parmakla muayene” olarak bilinen digital rektal muayene (DRE) ile makattan (anüs-rektum) prostat muayene edilir ve prostatın kıvamına, büyüklüğüne ve şekline bakılır. Prostatta kanserli bir doku olup olmadığını anlamaya yardımcı bu muayene sağlığınız için büyük öneme sahiptir. Kanserli dokular oldukça sert ve yüzeyi düzensiz dokular olarak muayenede kendini belli edebilirler.
Kan testlerinde böbrek fonksiyonlarınz ve prostat sepesifik antijen (PSA) düzeyleriniz ölçülür. İdrar testi yapılması genelde önerilmektedir.
Üroflowmetri denilen idrar akım hızı testi; işeme hızını, miktarını ve işeme sonrası mesanede kalan idrar miktarını ölçmek için kullanılan pratik ve oldukça yol gösterici bir testtir.
Görüntüleme yöntemlerinde ultrasonografi (USG) oldukça sık tercih edilmektedir. Böbreklerin durumu, mesane başta olmak üzere idrar kanallarında taş varlığını ve prostatın boyutlarını sorgulamaya yaramaktadır.
İdrarının büyük çoğunluğunu ya da tamamını boşaltamayan, sonda takmak zorunda kalınan veya daha komplike idrar problemleri yaşayan hastalara ise ürodinamik incelemeler önerilmektedir.
BPH’nin Tedavileri Nelerdir?
BPH’da semptomlar çok hafif ise öncelikle yaşam tarzı değişiklikleri ele alınır (çay, kahve, alkol başta olmak üzere her türlü sıvı tüketim alışkanlığının ele alınması; işeme alışkanlıklarının incelenmesi). Çoğunkukla hastalar ürolağa başvurduğunda orta veya ciddi derecede ve hayat kalitesini etkileyen şikayetlere sahiptirler. Hastaların çoğuna tedavide öncelikle ilaç tedavisi önerilir. İlaç tedavisinde çoğunlukla a-bloker grubu ilaçlar tercih edilir. Bunun dışında 5-alfa redüktaz inhibitörleri (5ARI), fosfodiesteraz 5 inhibitörleri (PDE5I), anti-muskarinik ajanlar, beta-3 agonistler veya tüm bu ilaçların kombinasyonları kullanılabilir. Her grup ilacın veya kombinasyon tedavilerinin kendilerine özgü yan etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Örneğin a-bloker cinsel ilişki sonrası boşalamama veya ilk kullanımlarda tansiyon düşüklüğüne bağlı baygınlık hissi (senkop) yapabilmektedirler.
Cerrahi midahaleler BPH’nin diğer temel tedavi şeklidir.
BPH’nin Cerrahi Tedavi Kime Uygulanır? Seçenekler Nelerdir?
İlaç tedavisine rağmen şikayetleri gerilemeyen hastalara cerrahi müdahele önerilmektedir. Bunun dışında sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarında, mesane içinde taş oluşumu olan hastalarda, idrarını tamamen yapamayan hastalarda (üriner retansiyon), böbrek yetmezliği gelişen hastalarda, prostatta bağlı idrarda kanaması olan hastalarda cerrahi seçenek (önceden ilaç kullanmasa dahi) ön plandadır.
Günümüzde BPH’nin temel ürolojik tedavisi kapalı (endoskopik) yöntemlerdir. Bu amaçla penisin ucundan (üretral yol) kamera ve kameraya bağlı enerji cihazlarıyla girilip, büyümüş prostat çeşitli şekillerde alınır. Bunun için monopolar enerji, bipolar enerji, holmimum lazer (HoLEP) başta olmak üzere çeşitli teknolojiler kullanılmaktadır. Boyutu çok artmış prostatlarda açık ameliyatta önerilmektedir ancak HoLEP’in kullanıma girmesi ile açık ameliyat gerekliliği ortadan kalkmıştır. İleri yaşta anestezi alamayacak durumda olan hastalar için son teknoloji REZUM da yeni bir tedavi seçeeği olarak göze çarpmaktadır.
İdrar kanalı içine stent veya lift denen aparatlar da tedavide denenmektedir ancak kullanımı ve başarı şansı daha düşük kabul edilmektedir.
BPH için ameliyat olduktan sonra hastaları neler bekler?
BPH için yapılan girişimlerde eğer kapalı (endoskopik) ameliyat yapılmışsa hastaların sondası 1 ila 3 gün, açık ameliyat yapılmışsa 3 ila 7 gün içinde alınmaktadır. Hastalar ameliyat sonrası eğer kullanıyorlarsa prostat ilaçlarını bırakabilirler. Ameliyat sonrası istenmeyen yan etkiler (komplikasyon), idrar kaçırma ve sertleşme bozukluğudur ancak prostat kanseri ameliyatının aksine bu moral bozucu yan etkiler BPH ameliyatından sonra çok daha seyrek görülür (kabaca %3’ten az, tecrübeli ellerde çok daha nadir). BPH’ın nüks etmesi genelde beklenen bir durum değildir ancak 10-15 senelik süreçte nadiren de olsa gerçekleşebilir, HoLEP ameliyatından sonra ise genelde nüks görülmez.. Ameliyat ve ameliyat sonrası dönemin genel olarak hastalar için komforlu geçtiği söylenebilir.

KISIRLIK

BÖBREK KANSERİ
Böbrek Kanseri Nedir?
Böbrekler, karın arkasında yer alan ve temel olarak kanı süzerek idrar üreten iki adet fasulye şekilli organdır. Kan basıncını düzenlemek, kan hücrelerinin üretimi ve kemikleri sağlıklı tutmak da dahil olmak üzere vücut için başka önemlere de sahiptir. Böbrek kanseri, böbreklerdeki kötü huylu bir hücre büyümesidir, hücreler anormal olarak büyür ve işlevini yitirerek kontrolsüzce çoğalır. Ancak böbrekteki bir tümör iyi huylu da olabilir.
Böbrek kanseri genel bir terim olarak kullanılır. Böbrek ve hastalığın evrelerinde birçok tümör varyasyonu vardır. Tedavi ve sizi bekleyen süreç, tümörün özelliklerine ve doktorunuzun uzmanlığına bağlıdır.
Böbrek kanseri, dünyadaki tüm kanser tanılarının yaklaşık % 2’sini oluşturur. Özellikle son yıllarda vaka sıklığı artmasına rağmen teknolojik ilerlemeler neticesinde kanserder kurtulma ve hayatta kalma oranları da artış göstermiştir.

Böbrek Kanserinin Risk Faktörleri Nelerdir?
Böbrek kanseri ileri yaşlarda daha sık görülmektedir (özellikle 60-70 yaşlarında). Erkeklerde kansere kadınlara göre 2 kat daha fazla rastlanılmaktadır.
Yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları böbrek kanseri için kritik öneme sahiptir. Tütün ürünü kullananlarda, obezite problemi olanlarda ve yüksek tansiyon hastalarında (hipertansiyon) görülme sıklığı 2-3 kat artmaktadır.
Kronik ve kalıtımsal hastalıklar da böbrek kanseri ile ilişkili olabilmektedir. Özellikle düzenli diyalize giren hastalar, polikistik böbrek gibi kistik böbrek hastalığı bulunanlar ve bazı sendromlarda böbrek kanseri sıklığı artmaktadır.
Tüm bunların dışında radyoterapi almış olan kişilerde ve bazı sanayi kollarında çalışanlarda (asbeste maruz kalan veya çelik, petrol, kurşun endüstrisi gibi kollarda çalışan) böbrek kanseri görülme sıklığı artabilmektedir.
Böbrek Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Böbrek kanseri genelde belirti vermez (asemptomatiktir). Genelde kanser, başka sebeplerle yapılan ultrason ve benzeri görüntülemelerde rastlantısal olarak saptanır.
Yaklaşık 10 kişiden 1’inde ise vücudun yan tarafında ağrı, karın kitlesi veya idrarda kan gibi bulgular görülebilir. Genelde bu tarz yakınmaları olan hastalarda daha ileri evre kanser olma olasılığı artmaktadır. Kimi hastalarda da kansere bağlı artmış hormon sentezi olur ve buna bağlı yüksek tansiyon, kilo kaybı, ateş, kansızlık, kas kütlesi kaybı ve iştah kaybını görülebilir.
Böbrek Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?
Böbrek kanseri öntanısı klasik olarak Bilgisayarlı Tomografi (BT) ve Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ile konur. Bu görüntüleme yöntemleri ile tümörün büyüklüğü, çevre damar ve dokulara yayılımı, lenf düğümleri ve diğer organlara sıçrayıp sıçramadığına bakılır. Ayrıca ameliyat için uygun olan hastaların ameliyat tekniğinin planlaması açısından da oldukça önemlidir. Doktorunuz ayrıca fizik muayene yapabilir ve test için kan ve idrar alabilir.
Hastalığın kesin tanısı ve kanserin alt tipinin belirlenmesi sıklıkla ameliyat veya nadiren biyopsi sırasında alınan tümör dokusunun patoloji tarafından raporlanması ile gerçekleşir.
Böbrek biyopsisi, böbrek kanseri tanısında standart bir işlem değildir. Radyofrekans ablasyon veya kriyoterapi ile tedavi edilebilecek çok küçük bir tümör var ise, hasta ameliyatı kaldıramayacak durumda ancak doku tanısı gerekiyor ise veya aktif izlem yapılacaksa yapılması önerilir. Böbrek kanserinde temel tanı ve tedavi; kitlenin olduğu böbreğin kısmen veya tamamen çıkarılması ile gerçekleşir.
Böbrek Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Böbrek tümörünün tedavisi için en iyi seçenek cerrahi olarak çıkarılmasıdır.
Sadece böbrekte sınırlı olan (lokalize) böbrek kanseri parsiyel nefrektomi veya radikal nefrektomi ile tedavi edilir. Her iki ameliyat da açık veya laparoskopik cerrahi ile yapılabilir. Laparoskopik cerrahi, ileri düzey merkezlerde tecrübeli bir ekiple robot sistemi yardımıyla da yapılabilir.
Parsiyel nefrektomi sırasında böbrekten sadece kitle çıkarılır ve sağlıklı böbrek dokusuna mümkün mertebe dokunulmaz. Bu ameliyat cerrahi açıdan mümkün olduğunda önerilir. Tüm tümörü çıkarmak ve böbreğin bir kısmını sağlam bırakmak mümkün değilse, doktorunuz radikal nefrektomi yani böbreğin tamamen alınmasını önerecektir. Çünkü öncelikli amaç vücutta kanserli doku bırakmamaktır.
Bazı durumlarda ameliyat en iyi seçenek olmayabilir. Özellikle yaş, ek sağlık sorunları gibi durumlarda hastanın eğer ameliyatı kaldıramayacağı düşünülüyorsa böbrekten biyopsi almak ve sonrasında radyofrekans ablasyon ve kriyoterapi gibi tedaviler vermek etkin olabilir.
Tümör çok küçükse, doktorunuz aktif bir izlem süreci önerebilir. Aktif gözetim sırasında düzenli takipler yapılır ve gereğinde tekrar ameliyat planlanabilir.
Böbreğin bulunduğu bölgede bulunan ama börek dışına taşma yapan kanserlerde (lokal ileri böbrek kanseri), radikal nefrektomi öncelikli tercihtir. Tümörün bulunduğu böbrek ve çevresindeki doku birlikte çıkarılır. Ameliyat çok riskli ise, doktorunuz embolizasyon denen yöntemi de önerebilir.
Böbrek kanseri eğer uzak organlara yayılmışsa (metastatik kanser) tedavi planlaması önemli ölçüde değişir. Doktorunuz metastatik hastalığı, genellikle hedefli tedavi veya daha sık adlandırıldığı şekilde hedefe yönelik ilaç tedavisi (bir çeşit kemoterapi, anti-anjiogenik tedavi) ile yönetir. Kombinasyon olarak hastalara radikal nefrektomi ve nadiren metastatik kitle çıkarılması ameliyatı da tedaviye eklenebilir.
Böbrek Kanseri Ameliyatı Sonrası Takip Nasıl Olur?
Böbrek kanseri ameliyatı sonrası taburculuğu takiben iki hafta içinde doktorunuzla tekrar görüşme planlanır. Yara yeri bakımı, genel muayene dışında hastalığın tam olarak tipini ve durumunu belirten patoloji sonucunuz incelenir. Gerek görülürse kan ve idrar tahlillerine de bakılır.
Patoloji sonucuna göre ek tedavi gerekmiyor ise doktorunuzun belirleyeceği periyodlarda kontroller devam eder. İlk uzun dönemli kontrollerde genelde bilgisayatlı tomografi veya ultrason gibi görüntüleme yöntemleri istenmektedir. Eğer patoloji sonucuna göre ek tedavi gereksinimi olur ise de planlaması yapılmaktadır.

MESANE KANSERİ

MESANE KANSERİ

Mesane Kanseri Nedir?
Mesane (hastalar arasında sidik kesesi olarak da adlandırılır), böbrekler tarafından üretilen idrarı toplayan ve depolayan esnek bir organdır. Mesane kanseri ise mesaneyi oluşturan dokuların kontrolsüz şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Hastaların yüzde 90’ında mesanenin iç yüzeyini kaplayan doku, kanserden sorumludur.
Mesane Kanserinin Belirti ve Bulguları Nelerdir?
İdrarda kan görülmesi (hematüri) hastalığın en yaygın belirtisidir. Çoğunlukla hematüriye ağrı eşlik etmez ve ağrı olmadığı için bu ciddi belirti hastalar tarafından ihmal edilebilir. Bazen hematüri gözle görülemeyecek düzeyde de olabilir (mikroskopik hematüri), bu durumda sadece laboratuar testlerinde saptanabilir.
Ağrılı idrara çıkma (dizüri), sık idrara çıkma, zorlanarak idrar yapma gibi şikayetler de özellikle idrar yolu enfeksiyonu yokluğunda mesane kanseri açısından şüphe uyandırabilir.
İleri evre mesane kanserlerinde ciddi ağrı, ele gelen kitle, ciddi halsizlik ve kilo kayıpları olabilmektedir.
Mesane Kanserinin Sebepleri Nelerdir? Kimler Risk Altındadır?
Sigara Kullanımı: Mesane Kanserinin en büyük risk faktörüdür. Pasif içicilikte de risk artmaktadır.
Yaş ve Cinsiyet: İleri yaştaki erkeklerde daha sıklıkla mesane kanseri görülür.
Meslek: Özellikle boya ve kimyasala maruz kalınan sektörlerde çalışanlar risk altındadır.
Kronik Enfeksiyon: Sık tekrarlayan enfeksiyonu olan kişilerde risk artmıştır.
Diğer: Siklofosfamid kullanımı, kötü beslenme, genetik faktörlere bağlı hastaların mesane kanserine yakalanma riski normal popülasyona göre artabilir.
Mesane Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?
Öncelikle mesane kanseri teşhisi için bir üroloji hekimine muayene olmak gerekmektedir. Muayenede geniş tıbbi öykünüz (anamnez) alınacak ve tahlilleriniz yapılacaktır. Üroloji hekiminiz ile görüşmeden önce hazırlık olarak; aldığınız ilaçların listesini yapmanız, geçirdiğiniz ameliyatları, diğer rahatsızlıklarınızı ve birinci derece akrabalarınızdaki hastalıkları not almanız önerilir.
Laboratuar tetkiklerinde en sık idrar tahlillerine başvurulmaktadır.
Görüntüleme yöntemi olarak ultrasonografi (USG) öncelikli tercih edilir. Fakat ileri tetkik için bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) istenebilmektedir.
Sistoskopi tanıda en önemli araçtır. Mesanedeki lezyonların direk görüntülenmesi ve hücre incelenmesi (sitoloji) imkanı sağlar. Anestezi eşliğinde aynı anda örnekleme (transüretral rezeksiyon – TUR) kesin doku tanısı sağlamakla beraber erken evre tümörlerin de aynı zamanda tedavisini oluşturmaktadır.


Mesane Kanserinin Evreleri Nelerdir?
Mesane kanserinin evrelemesinde ilk ve en önemli husus, kanserin mesanenin kas tabakasını tutup tutmadığıdır. TUR ile alınan parçaların patolojik incelemesi sonucu hastalığın kas ile ilişkisi ortaya konulur.
Kanser kas tabakasını tutmuş ile lenf bezleri ve akciğer başta olmak üzere diğer organlara sıçrama (metastaz) yapıp yapmadığı araştırılır.
Mesane Kanserinin Tedavisi Nasıl Yapılır?
Kas tabakasını tutmayan mesane kanseri hastalığında sistoskopi eşliğinde kanserli dokunun kazınması (TUR) hem tanıyı koymak hem de kanser tedavisi açısından yeterlidir. Ancak hastalığın çok sık nüks edebildiği unutulmamalıdır ve gereken durumlarda mesane içine ilaç uygulanması (intravezikal BCG) tedavisi şemasına eklenmelidir. Aynı zamanda hastalar nüklerin erken tespiti için düzenli olarak sişstoskopiye gelmek durumundadırlar.
Kas tabakasını tutan mesane kanserinde, kanser vücudun başka bir yerine sıçramamışsa mesanenin tamamen alınması (sistektomi) ve barsaktan yeni mesane yapılması (üriner diversiyon) önerilmektedir. Ayrıca kas tabakasını tutmamış olsa bile aşırı büyük kanser dokusu olduğu durumlarda veya hastalığın çok fazla sayıda nüks ettiği durumlarda da sistektomi hastalara önerilebilinir.
Metastatik kanserlerde ise sistemik kemoterapi uygulanabilmektedir.
Mesane Kanserinde Yaşam Beklentisi Nasıldır?
Mesane kanserinde yaşam beklentisini belirleyen farklı etmenler vardır. Düşük evrede yakalanan hastalıklarda, patolojik tip olarak daha az agresif kanserlerde sonuçlar oldukça yüz güldürücüdür. Evreden bağımsız tüm mesane kanseri hastalarının ortalama 5 yıllık yaşam beklentisi %75-80 civarıdır. Mesanenin kas tabakasını henüz tutmamış hastalarda bu oran çok daha yüksektir.

KONDİLOM

KONDİLOM (GENİTAL SİĞİL)

Kondilom (Genital Siğil) Nedir?
Kondilom, HPV (Human Papilloma Virus) adı verilen bir virüsün oluşturduğu lezyona verilen addır. HPV virüsünün farklı alt tipleri bulunmaktadır ve insanda farklı lezyonlar yapabilmektedir, genital bölgede ise siğil şekilde lezyonlara sebebiyet verebilir.
Kondilom Tanısı Nasıl Konulur?
Kondilom tanısı klinik olaak muayene edilen lezyonun cerrahi olarak çıkarıldıktan sonraki patolojik imncelemesi ile konulur. Kadınlarda ise smear incelemelerinde veya hastaların kanında HPV-DNA testi ile tanı konulabilmektedir.
Kondilom Nasıl Bulaşır?
Kondilom HPV olan bir kişi ile direkt temas sonucu bulaşmaktadır. En sık olarak bu temas cinsel yolla olmaktadır.
Kondilom Olma Riski Kimlerde Daha Fazladır?
Kondilom riski genç yaşta aktif cinsel yaşamı başlayan bireylerde, birden fazla partneri olan kişilerde, bağışıklık sistemi zayıf olanlarda ve korunmadan cinsel ilişkiye girenlerde daha fazladır. Çoğunlukla 15-30 yaş arası bireylerde hastalık görülmektedir.
Kondilom Belirtileri Nelerdir?
HPV bulaşan kişide virüs uzun süre sessiz kalabilmektedir. Bazen virus herhangi bir lezyon veya hastalık yapmadan vücutta bulunur. Lezyonların ortaya çıkması ortalama 2-3 hafta ile 2 sene arası değişebilir. Kondilom denilen lezyonlar oluşmaya başladığında öncelikle deriden hafif kabarık ve koyu renkli milimetrik lezyonlar şeklinde bulgu vermektedir. Sonrasında bu lezyonlar büyüyebilmektedir. Özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış olan bireylerde dev lezyonlar görülebilir.
Kondilom Nasıl Tedavi Edilebilir?
Kondilom tedavisi çoğunlukla cerrahi çıkarma (eksizyon) ile yapılmaktadır. Çok küçük lezyonlar ise yakılabilmektedir (koterizasyon veya kriyoterapi ile). Ayrıca tedavide lokal kremler de kullanılabilmektedir. Unutulmamalıdır ki hiçbir tedavi yöntemi tekrar nüks lezyonların çıkmasını kesin olarak engellemez. HPV virüsü vücutta bulunduğu sürece tekrar lezyon oluşma riski her daim vardır.
Kondiloma Yol Açan Virüs Kanser Yapar mı?
Kondiloma yol açan HPV, ne yazık ki kanser yapabilmektedir. HPV özellikle kadın hastalarda rahim ağzı (serviks) kanseri ile ilişkilidir. Ancak HPV’nin bir çok alt tipi bulunmaktadır ve bazı alt tipler kanser oluşumuna çok daha az sebebiyet verir (tip 6 ve tip 11 gibi). Verrü ya da kondilom oluşturan tipler genel olarak kanser oluşumu açısından daha düşük risklidir.

PENİS EĞRİLİĞİ

PENİS EĞRİLİĞİ (PENİL KURVATÜR)

Penis Eğriliği (Penil Kurvatür) Nedir?
Penis Eğriliği, penisin sert hale (ereksiyon) geldiği zaman cinsel ilişkiye girmeyi zorlayacak veya engel olacak derecede bükülmesi anlamına gelir. Normal erkeklerde de penis bir miktar eğri olabilmektedir ancak hasta olarak kabul edilecek erkeklerde cinsel yaşantı olumsuz etkilenmekte ve/veya sertleşme durumda ağrı olmaktadır.
Penis Eğriliği Neden Oluşur?
Penis eğriliğini temel olarak ikiye ayırmak mümkündür: Doğumsal ve edinsel. Hastaların bir kısmı doğumdan itibaren eğri penise sahiptir. Bu kişilerde diğer cinsel organlarda da gelişim bozukluğu olma ihtimali vardır (örnek olarak halk arasında peygamber sünneti olarak bilinen hipospadias).
Bir kısım hastanınsa yaşantısının ilerleyen yıllarında penis eğiriliği şikayeti gelişir. Bu hastalarda penis içinde sert plaklar (Peyronie hastalığı) da bulunabilmektedir. Kaza, travma veya geçirilen cerrahi işlemler sebebiyle de eğrilik oluşabilir.
Penis Eğriliğinde Bulgular Nelerdir?
Doğumsal penis eğriliğinde genelde ağrı veya benzeri bulgular olmaz ancak hastalar başka organ bozuklukları ile doktora başvurabilmektedirler.
Edinsel penis eğriliğinde ise ağrı önemli bir yer tutar. Penis içinde eğriliğin ve varsa plağın oluşmaya başladığı dönem, akut dönem olarak adlandırılır ve oldukça ağrılıdır. Zaman içerisinde hem eğirilik hem de var ise plaklar sertleşerek son halini alır ve ağrı kaybolur. Bu döneme de kronik dönem denmektedir.
Hastalarda bu dönemde ereksiyon kalitesinde de kayıplar yaşanabilmektedir.
Penis Eğriliği Teşhisi Nasıl Konulur?
Penis eğriliğinde öncelikle tıbbi öykünüz (anamnez) alınır. Ardından peniste fizik muayene ile varsa plaklar tespit edilir.
Penis eğriliğinin yönü ve derecesini anlamak için, penisin ereksiyon halindeyken iki ya da üç farklı açıdan görülmesi gerekmektedir. Çoğunlukla hastalar, kendilerini fotoğraflayarak bunu sağlarlar. Böylelikle eğrilik hakkında ürolog net olarak fikir sahibi olmuş olur.
Ultrasonda penisin kan akımını görüntülemek ve plak lokalizasyonunu tespit etmek için yardımcıdır.
Penis Eğriliği Nasıl Tedavi Edilir?
Zaman içinde oluşan penis eğriliğinde hastaların çok az bir kısmında eğrilik kendiliğinden düzelir. Ancak büyük çoğunluğunda eğrilik aynı kalır veya artar. Bu sebeple özellikle akut dönemde hastalara cerrahi işlem önerilmez; izlem veya ilaç tedavisi önerilmektedir.
Kronik dönemdeki, stabilize olmuş eğrilik ve plaklarda eğer hasta ağrı çekmiyorsa, cinsel ilişkiye girmekte zorlanmıyorsa, estetik olarak da şikayeti yoksa tedavisiz takip edilebilir. Fakat tedavi istendiğinde veya gerekli olduğunda ilaç tedavileri (ağızdan alınan preparatlar, penis enjeksiyonları veya topikal tedaviler) ve/veya cerrahi girişimler önerilir.
Yapılacak cerrahi işlem; eğriliğin derecesi, plak varlığı ve sertleşme durumuna göre değişkenlik gösterebilir. Basit plikasyon teknikleri, plak çıkarılması ve greft konulması, hatta operasyonla birlikte penil implant (penil protez) takılması gerçekleştirilebilinir.
Penis Eğriliği Ameliyatı Sonrası Nelere Dikkat Edilmelidir?
Ameliyat sonrası kanama olmaması, ağrı olmaması ve nüks gelişmemesi için erken dönemde sertleşmeden uzak durulmalıdır. Cinsel ilişki ise 4-6 hafta süre ile önerilmez.

PENİS KANSERİ

PENİS KANSERİ

Penis Kanseri Nedir?
Penis Kanseri (veya diğer bir değişle penil kanser) erkek üreme organı olan peniste kontrolsüz, kötü huylu hücre çoğalmasına verilen addır. Nadir görülen bir kanser türü olup yaşla birlikte görülme sıklığı artmaktadır.
Penis Kanserinin Risk Faktörleri Nelerdir?
Penis kanserinin kesin nedeni bilinmemektedir. Ancak sünnet olmamış erkeklerde, fimozis geçmişi olanlarda, HPV enfeksiyon öyküsü olanlarda, liken skleroz rahatsızlığı olanlarda, cilde ışın (PUVA) tedavisi alanlarda risk daha fazladır.
Sigara kullananlarda, bir çok partneri olanlarda da penis kanseri daha sık görülmektedir.
Penis Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Penis kanseri çoğunlukla penis derisinde görülür. Hastalar görünüşünü iyileşemeyen bir yaraya veya döküntülü bir hastalığa benzetebilirler. Akıntı, kötü koku, kanama, deride sertleşme, kabuklaşma olabilir.
Penis ve genital bölge ile ilgili şikayetler ve muayene olmak hastalarda kaygı ve gerilim yaratabilmektedir. Ancak penis kanserinin erken döneminde tedavi şansı daha yüksektir ve ilerlemiş hastalıklar çok daha ağır seyreder. Bu sebeple şüpheli bir durumda bir üroloğa başvurmaktan çekinilmemelidir. Ayrıca bazen bulgular cinsel yolla bulaşan hastalıklarla karışabilir, uygun tedavi sorunun hızlı çözülmesini sağlayabilir.
Penis kanseri ilerlediğinde kilo kaybı, kemik ağrıları, halsizlik gibi şikayetlere sebep olabilir.
Penis Kanserinin Tanısı Nasıl Konulur?
Penis kanserinin tanısı farklı şekillerle konabilir. Bazen penis derisi üzerinden parça alınarak (biyopsi) kanser saptanırken bazı hastaların lenf düğümlerinden sıvı çekilerek de tanı konulabilmektedir. Ultrason, tomografi gibi görüntüleme yöntemleri de tanıya yardımcıdır.
Penis Kanserinin Tedavisi Nasıl Yapılır?
Penis kanseri çoğunlukla ameliyatla tedavi edilir. Ancak lezyonun büyüklük ve kanserin yayılım durumuna göre tedavide değişiklikler olabilir. Daha erken evrelerde sadece sünnet derisinin alınması veya sadece penis başının alınması (glansektomi) yapılabilecekken, daha ileri dönemde penisin bir kısmının (parsiyel penektomi) veya tamamının (total penektomi) alınması önerilebilinir.
Tedaviye lenf nodlarının çıkarılması, kemoterapi ve/veya radyoterapi eklenebilir. Lenf bezlerine veya başka organlara sıçrama durumda tamamen tedavi olma şansı yok denecek kadar azdır. Erken evrede yakalanan kanserlerde penis dahi korunabilmektedir ve bu hastalar normal cinsel yaşantılarına devam edebilirler.