Mimar Sinan, Işılay Saygın Sokağı No:25, 35000 Konak/İzmir
tedavilerimiz

Böbrekler kanı süzerek idrarı üreten organlardır. Üreterler ise süzülen idrarı, depolanıp vücut dışına atılacağı sidik kesesine (mesaneye) ileten kanallardır. Çeşitli sebeplerden dolayı bu organlarda oluşan taşlara, bulunduğu yere göre böbrek taşı veya üreter taşı denir.
Taş, vücuttaki lümeni olan organlarda oluşan katı, mineral içeriğince zengin, sert kütlelerdir. Her taşın mineral bileşimi birbirinden farklıdır

Böbrek taşlarının mineral veya asit tuzlarının çökerek kristaller oluşturmasıyla oluşmaya başladığı düşünülür. Normalde idrar yoluyla bu kristaller vücuttan atarak temizlenir ancak bazı hastalıklarda, bazı genetik bozukluklarda, yaşam tarzına bağlı veya ırsi olarak kristallerin çökmeye devam etmesi ve birleşmesiyle taşlar meydana gelir. Bu taşlar böbrekten düşüp üreter denen kanalı tıkarsa artık üreter taşı olarak adlandırılırlar.

Beslenme alışkanlıkları taş oluşumunda kritik rol oynayan etkenlerin başında gelmektedir. Özellikle yetersiz sıvı alımında kristaller yeterince vücuttan atılamayacağı için taş oluşumu kolaylaşır. Bunun yanı sıra bazı gıdaların aşırı tüketimi (süt ve süt ürünleri gibi) veya çok az tüketilmesi kristal oluşumunu arttırarak daha kolay taş oluşmasına sebebiyet verir.
Genetik faktörler ve ırk taş üretimine neden olan bir diğer unsurdur. Ailesinde taş öyküsü olanlarda ve bazı metabolik hastalıklarda vücut taş üretmeye yaktın olmaktadır. Aynı zamanda erkeklerde de daha fazla taş görüldüğü bilinmektedir. Sıcak iklimlerde yaşayan popülasyonda da taşa rastlanma oranı artar.
Sindirim sistemi ameliyatı geçirenlerde, sık idrar yolu enfeksiyonu olanlarda, bazı ilaçların uzun süre kullanımında, kistik böbrek hastalıklarında da taş oluşum riski artmaktadır.

Taş hastalığının en ciddi ve önemli belirtisi ağrıdır. Özellikle idrar kanalının herhangi bir yerini tıkayan taşlar çok şiddetli ağrılara sebebiyet vermektedir. Kolik ağrı olarak adlandırılan bu ağrılar, çoğunlukla belde veya karnın yan bölgesinde, bazen de kasığa doğru yayılan çok keskin ağrılardır. Aniden başlayabilir, pozisyonla azalmaz ve çoğu hasta yaşadığı en şiddetli ağrı olarak tarif eder.
Böbreğin kolik ağrısı (renal kolik) ile birlikte bazı hastalarda mide bulantısı, kusma, idrarda kan, ağrılı işeme ve hatta ateş görülebilir. Taş eğer üreter denen kanalın en ucuna kadar inmişse sürekli idrar yapma isteği, idrarı tam boşaltamama hissi gibi şikayetler yapabilir.
Taşa bağlı kolik ağrı acil sayılan tıbbi durumlardandır, en yakın hekime başvurulması önerilmektedir. Özellikle ateş ile birlikteyse derhal antibiyotik tedavisi ile birlikte acil müdahele uygulanması gerekebilir.
Tıkayıcı olmayan taşlarda ise daha künt ve hafif bir ağrı görülmektedir. Bu tarz ağrılar başka hastalıklara bağlı olabilecek ağrılarla karışabilir. Bu nedenle bazı testlerin yapılması önerilir.
Bazı taşlar ağrı, rahatsızlık veya klinik sorunlara neden olmaz. Bunlara belirti vermeyen (asemptomatik) taşlar da denir. Genellikle küçüktürler ve daha önemlisi idrar akışını engellemezler, çoğunlukla böbrek içinde bulunurlar. Genel olarak başka sebeplerle yapılan röntgen, ultrason herhangi bir görüntüleme prosedürü sırasında bulunurlar. Hastanın özelliklerine göre bu tarz taşlar müdahele edilmeden takip edilebilir veya tedavi kararı verilebilir. Çok nadir durumlarda belirti vermeyen bu taşlar tıkayıcı vasıftaysalar uzun süre bulgu vermeden kaldıklarında böbreğin kaybına neden olabilirler.

Taş hastalığının teşhisinde, görüntüleme yöntemleri diğer hastalıklara nazaran daha büyük yer tutmaktadır. Taşın saptanması için iç organların (böbrek ve idrar kanallarının) görülmesi gerekmektedir. Bunun için röntgen, ultrasonografi veya bilgisayarlı tomografi çektirilebilir.
Taş özelliklerini anlamak ve enfeksiyon olup olmadığını tespit etmek için idrar analizi ve idrar kültürü de yaptırılabilir. Metabolik bozuklukların teşhisi için kan elektrolit değerleri ve böbreğin çalışma durumunu anlamak için kandaki böbrek fonksiyon testleri istenebilir.

Taş hastalığında tedavi yönteminin seçilmesi oldukça karmaşık ve önemli bir konudur. Öncelikle taşın yeri, boyutu ve sayısı tedavi şeklinin belirlenmesinde rol oynar. Böbreğin anatomik yerleşimi, kaliks adı verilen böbrek içi yapıların şekli ve konumu, hastanın sağlık durumu ve ek rahatsızlıklarının olup olmadığı da tedavi yöntemini seçerken değerlendirilir.
Böbreğin içindeki küçük ve tıkayıcı olmayan, belirti vermeyen taşlar takip edilebilir. Eğer bu taşlar ağrı yapıyor ise ses dalgası ile kırılması (ESWL) veya ameliyat yoluyla kıvrılabilen ince aletler kullanılarak (fleksbl URS veya RIRS olarak bilinir) ile ulaşılıp kırılması mümkündür. Böbrek içindeki daha büyük taşlarda sırttan bir delik açılarak kapalı ameliyat yapılabilir (PNL olarak bilinmektedir). Nadiren böbreğin tamamını dolduran çok büyük taşlara rastlanılır, bu taşlar açık ameliyat ile alınabilir.
Böbrekten çıkan kanala düşen taşlarda ise temelde iki tedavi seçeneği vardır. Küçük taşların eğer düşme şansı olduğu düşünülüyor ise “düşürme tedavisi” olarak bilinen, ağızdan verilen ilaçlarla hastanın taşı düşürmesine yardımcı olunmaya çalışılır. Hasta eğer bu şekilde taşını düşüremezse veya en başından düşemeyecek kadar büyük bir taş olduğu düşünülüyorsa yine kapalı (endoskopik) yolla taşlar idrar kanalından geçilerek ince kamera sistemleri yardımıyla (URS olarak bilinmektedir) kırılır.
Ameliyat şekli ne olursa olsun, gereklilik halinde ameliyat sonrası hastanın idrar kanalı stent takılabilir (vakaların çoğunda stent uygulaması önerilir). Stent küçük taş kırıntılarının idrar kanalını tıkamadan düşmesine yardımcı olurken, ayrıca ameliyat sonrası ödeme bağlı oluşabilecek idrar kanal tıkanıklıklarının önüne geçer. Stentler, lokal anestezi ile uygun görülen zamanda kolayca çekilerek vücut dışına uzaklaştırılabilir.
Taş tedavisi ile ilgili bir diğer çok önemli nokta, taşların tekrar edebileceği veya taş tedavisinin birkaç seans sürebileceğidir. Taşların boyutu, sertlik durumu gibi faktörlere bağlı olarak tam tedavi için, ek olarak ikinci veya üçüncü seans müdahaleler gerekebilmektedir.
Böbrek ve üreter taşlarından bazılarında ise tek bir ideal tedavi şekli yoktur. Hekim kendi tecrübesine, elindeki ekipmana ve hasta özelliklerine göre; hastası ile birlikte tedavi seçeneklerinden herhangi birine karar verir.

Böbrek veya üreter taşı olan hastaların ciddi bir kısmı gelecekte tekrar taş oluşturmaya adaydır. Bunun önüne geçmek için bir dizi önlem alınması gerekmektedir.
Taş tedavisi sonrası eğer herhangi bir taş parçası (fragmanı) çıkarılmışsa, mevcut taşın mineral analizinin yapılması önerilir. Bu yolla taşın türü ve içeriği anlaşılır. Taşın türüne göre hastaya önerilerde bulunulur.
Genel olarak taş oluşumunu önlemede yeterli su tüketimi önerilmektedir. Günde yaklaşık 2 litrenin altına düşmeyecek şekilde su tüketilmesi, tüketilen su ve sıvıların dengeli bir pH’a sahip olması önemlidir.
Aşırı vitamin takviyelerinin kesilmesi, sebze ve meyvelerle birlikte lifli gıdaların daha sık tüketilmesi, yemeklerle alınan tuzun kısıtlanması, aşırı et tüketiminden kaçınmak, yeterli miktarda kalsiyum içeren yiyeceklerden tüketmek (çok az ya da çok fazla olması istenmemektedir) önerilir.
Stresten kaçınmak, düzenli hafif egzersizler de hastalara tavsiye edilmektedir.