Mimar Sinan, Işılay Saygın Sokağı No:25, 35000 Konak/İzmir
tedavilerimiz

Prostat kanseri, prostat bezinin kötü huylu tümörüdür. Erkeklerde en sık görülen kanser türü olmakla beraber, görülme sıklığı yaşla artmaktadır. Prostat kanseri tanısı için ortalama yaş 69-70’dir. Ancak hastalık 40’lı yaşlarda da çıkabilmektedir. Erken tanı ile tedavisi en başarılı olan, yaşam beklentisi en yüksek olan kanser türlerinin arasında yer almaktadır.

Prostat kanseri çoğunlukla belirti vermez (asemptomatiktir). Bu sebeple hastalar genelde tanı konulduğunda büyük şaşkınlık yaşar. Şikayetleri olan hastaların da çoğunda, semptomlar iyi huylu prostat büyümesi (BPH) veya bir enfeksiyondan kaynaklanır (idrar yapmada zorlanma, yanma gibi). Prostat kanserinin kendisinin semptomlara neden olması genellikle ileri evre hastalıklarda mümkün olmaktadır, genellikle hastalığın ilerlediğinin bir işaretidir.

Yaş, prostat kanseri gelişimi için en önemli risk faktörüdür. İlerleyen yaşla beraber kanser riski giderek artar. Irk ve genetik faktörler de kanser görülme riski üzerinde etkilidir. Dengeli beslenmenin ise kanserden koruyucu olabileceği belirtilmektedir.

Prostat kanserinin tanısını koymada öncelikle kanda Prostat Spesifik Antijen (PSA) seviyesinin ölçülmesi ve parmakla rektal muayene (dijital rektal muayene – DRM) yapılması kritik önem taşır. Yüksek PSA seviyesi veya muayenede şüpheli prostat bulgusu olan hastalar, prostatta kanserli hücre olup olmadığının anlaşılabilmesi için prostat biyopsisine  yönlendirilir. Günümüzde gelişen teknoloji ile prostat bezine yönelik özel olarak çekilen Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme yöntemi, Multiparametrik MR, tanıda ürologlara yardımcı olmaktadır. Bu teknoloji ile yardımıyla yapılan ve hastalar arasında “akıllı biyopsi” olarak da bilinen MR Füzyon Biyopsi, biyopside şüpheli alanlardan daha iyi parça alınmasını ve daha yüksek oranla doğru sonuç alınmasını sağlamaktadır.

Prostat bezi ve/veya prostat bezi ile bezin hemen sınırlarına yerleşen prostat kanserinde (lokalize kanser ve lokal ileri kanser) öncelikle tercih ameliyatla prostatın çevre dokularla birlikte alınması ve gerek görülürse lenf bezlerinin de çıkarılmasıdır. Hastalığın başka organlara sıçramadığı ve ameliyat sonucunda kanserli hücrelerin tam olarak çıkarıldığı hastalar, tam şifa ile iyileşerek kanserden tamamaen kurtulabilmektedir. Hastaların yaş, kilo, önceden geçirdiği ameliyatlar, kanserlerinin özellikleri ve beklentilerine göre hormon tedavisi (hormonoterapi) veya ışın tedavisi (radyoterapi) öncelikli tedavi şekli olarak tercih edilebilir veya ameliyat sonucuna göre ek tedavi olarak da verilebilmektedir.

İleri evre hastalarda ameliyatla prostatın alınmasının yeri son derece kısıtlıdır.

Prostat Kanseri ameliyatı temel olarak 3 şekilde yapılır: Açık, Laparoskopik, Robotik. Temelde aynı işlem uygulanmasına rağmen ameliyatı yapan cerrah ve ekibin tecrübesi ile mevcut ekipmanlar istenmeyen durumların (komplikasyonların) daha az görülmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle hala gelişmekte olan Da Vinci Robotik Sistem ile yapılan ameliyatlarda da daha az ameliyat süresi, daha az kanama, daha az sondalı kalma süresi, daha az hastanede yatış süresi ve daha hızlı ameliyat sonrası toparlanma sağlanmaktadır.

Prostat kanseri ameliyatında temel amaç kanserden tamamen kurtulmaktır. Hastalığın tam olarak çıkarıldığı düşünülürse, hastalar PSA seviyesi kontrollerine çağrılmaktadır.

Prostat kanseri ameliyatı sonrası iki temel problem idrar kaçırma ve sertleşme bozukluklarıdır. Bu sebeple uygun olan hastalara sinir koruyucu cerrahi yapılmalıdır. Sinir koruyucu cerrahi ile ameliyat sonrası tam idrar tutma kontrolü (tam kontinans) ve normal cinsel yaşam (tam erektil fonksiyon) sağlanabilmektedir. Seçilen ameliyat metodu, ameliyatı yapan cerrahın tecrübesi ve yapılan merkez daha iyi sonuçlar alınmasında kritik öneme sahiptir.